7 Mayıs 2014 Çarşamba

MEHMET FEHMİ AĞA VOGUE HOUSE AND VANİTY FAİR

MEHMET FEHMİ  AĞA (1896-1978) erken 20 dergisi sanat yönetmeni rolünü tanımlayan vesile oldu  yüzyıl. Kültürlü ve parlak, o sayfalarına Avrupa avant garde deney tam kuvvet getirdi Vogue , Vanity Fair , ve House & Garden Amerika Birleşik Devletleri'nde, Condé Nast yayıncılık şirketin amiral gemisi dergileri.
Onun eğitim İmparator Peter Kiev Büyük Politeknik Enstitüsü İktisat derecede Paris'te Doğu dilleri de bir dereceye kadar geniş değişmekteydi. O sanatları eğitimi takip ve fotoğraf, tipografi ve bilimlerinde uzmanlık elde etti. Bir komuta kişiliği ve sarsılmaz güven ile o Paris ve Berlin ofislerinde ön plana çıkmıştırVogue . Onun yaratıcı düzenleri Amerikan baskısının sanat yönünü devralmaya Ağa'yı ikna Condé Nast bizzat dikkatini çekti Vogue 1929 yılında. Onun sorumlulukları yakında eklemeyi geldi Vanity Fair , en etkili sanat ve harfler dergilerinden biri gün, hem de saygıdeğer ev tarzı dergi House & Garden . Dr Ağa Sans-serif türleri, Edward Steichen, Carl Van Vechten ve Edward Weston gibi aydınları tarafından fotoğraf, yanı sıra

resimsel özelliğini tanıttı.






Ağa 1943 yılında Condé Nast bıraktı ve yayıncılar ve mağazalar dahil olmak üzere çeşitli şirketler için aranan bir grafik sanat danışmanı oldu. O Sanat Yönetmenleri Kulübü (1935) ve Aiga (1953-1955) hem başkanı oldu ve tasarım iyi tat bir hakem olarak yakın bir efsanevi durumu zevk. Tarafından yayınlanan bir haraç PM Magazine Ağustos 1939'da, William Altın Ağa onun tasarımcıları yerleştirilen yüce beklentileri hakkında yazdı:
"Ağa'nın talepleri çok basit görünüyor., Okunaklı bir şey yapın mantıklı sunmak ve ... bir şekilde lüks görünmesi onun gibi olacak bir şekilde onlar bir sayfa bakmak gerektiğini düşünüyorum nasıl sadece tek sürüm değil bulmak, ama on So., ya da yirmi, kırk ... Ve sırf verimlilik için bu yöntem eşsiz bir gün ışığını görmedim reddedilen düzenleri olanlar balya gelince,.. onlar tamamen boşa sanmıyorum Bir gün, daha az yorgun bilgin Grafik Sanatlar onları ortaya çıkarmak ve tekrar gibi bir şey için çok fazla şey biliyordu adam tarafından uyarıldı özgün ve heyecan verici iş inanılmaz miktarda keşfedeceksiniz. "

19 Mart 2014 Çarşamba

KÜBİZİM DE STİJL AKIMININ ÖZELLİKLERİ

Kübizm, 20.yüzyıl başındaki temsile dayalı sanat anlayışından saparak devrim yapan Fransız sanat akımıdır. Pablo picasso ve Georges Brauge nesne yüzeylerinin ardına bakarak konuyu aynı anda değişik açılardan sunabilecek geometrik şekilleri vurgulamışlardır. Akımın manifestosunu yazan Apollinaire, bir taklit sanat değil tasarım sanatı olduğunu söyler.
De Stijl, 1917′de Theo van Doesburg tarafından yayınlanmaya başlayan aynı adlı derginin adını taşıyan bir Modern Sanat akımı. Görsel sanatlar ve mimarlıkta etkili olmuş ve büyük çoğunlukla Hollandalı sanatçıları içermiştir.  Bundan ötürü, yalnızca temel geometrik biçimleri ve ana renkleri kullanan bir biçimlendirme anlayışı öngörmüştür. Gerek amaçları, gerekse de biçim dili açısından Bauhaus’u etkilemiştir. En ünlü ressam üyesi Mondrian’dır.
Her iki akımda da geometrik ögeler kullanılmıştır. Sanatçılar romantik süslemelerden, motiflerden kaçınmıştır.  Çıkış dönemleri birbirine çok yakındır. İki akımında mimarlık gibi resimden başka alanlarda etkisi büyüktür.

Picasso kübist eserlerde zaman kavramı olduğundan bahseder. ona göre figürler ve objeler hem sabah, hem öğlen, hem akşamüstü hem de gece görünümlerinde aynı anda resmedilmişlerdir.  De stijl akımında ise böyle bir kaygı yoktur çok daha evrenseldir. Ayrıca kübizm baktığı açıdan nesnenin tüm hallerini ve tüm açılardan görünüşünü resmetmeyi amaçlar. De stijl’de ise eserlerde uyum, düzen kurulmaya çalışılır. De stijl’de sadece ana renkler ile yatay ve düşey hatlar kullanılırken kübizm akımında figüre oldukça yakın, esnek çizgiler kullanılabilir, herhangi bir renk sınırlaması da yoktur.

Piet Mondrian, insanüstü duyu ve becerilerin sahip olduğuz yeteneğe büyük etkisinin olduğunu düşünen bir ressamdır. Yaşamının belirli dönemlerinde teozofiye merak salmış ve bununla beraber yeni farklı felsefi öğretileri harmanlamasıyla özgün bir sanatın var olabileceğini, bu sanatın takip edeceği bir müziğin izleyici ile “mutlak” buluşması gerektiğini düşünmüştür. Nitekim sanatçının bu yolda yapmış olduğu resimler öyle bir “devamlılık” duygusu ve psikoloji taşımaktadır ki bugüne değin ve eminim bundan sonraki dönemlerde de sanatın her dalında anlam ve biçemin izleyiciye aktarılmasında tercih edilen mühim bir araç olarak görülecektir. Mondrian’ın peşine düştüğü ve eserlerini birbirine bağlayan iki önemli eleman olarak görülen “renk” ve “çizgi”, Wassily Kandinsky tarafından 1912 yılında kaleme alınmış “ Sanatta Zihinsellik Üzerine” adlı eserinde; sanatın maneviyatı, renk ve çizgi müziğinin neye benzediğini, arıtılmış insan ruhunun resim ile arasında kalan mekanda nasıl bir renk skalasını doğurduğunu anlatmıştır. Bu kitapta yazılanlar, Mondrian’ın eserlerinde çok rahat takip edilebilir

Mondrian Eserleride Müziğin Vurgusu

     Teozofi; hristiyanlık çağından çok çok önce var olmuş ve sürekli varoluşa inanan, insan ruhunun evren ruhuyla düşünce, bilim ve aydınlanma çerçevesi içinde tinsel dolgularla birleşmesini öngören bir düşünce akımı, hatta psikolojik bir bilim olarak tanımlanmaktadır. Duyu, anlayış, diyalektik ve sezgi bu düşünce akımının temel yapı taşlarını oluşturur.  Çok sesli bir enstrümandan ahenkli bir ses çıkarabilmeye benzeyen teozofi; cahil veya bencil olanlar için oldukça tehlikeli bir alandır. Evrim tablosu incelenirken, renklerin etkisi bir kenara bırakılmamalıdır ki bu, maddenin retina ile buluşmasını sağlayan en mühim kurallardan birisidir. Tabloya bakıldığında mavi bir tonun her bölgeye hakim olduğu görülmektedir. Mavi, Kandinsiky’e göre, göğe yükselmekte olan derinleşme gücüne sahip bir renktir. “Mavi, koyultuldukça insanı o ölçüde sonsuzluğa çağırır ki içinde saf olana ve nihayet doğaüstü olana bir özlem duygusu uyandırır. Mavi göğün rengidir; gök kelimesinin tınısını işittiğimiz zaman, kafamızda canlandırdığımız biçimiyle göğün rengidir. Mavi tipik semavi renktir; çok derine inen bir biçimde sükûnet unsurunu geliştirir.
 Ciddi, sonu olmayan ve olamayacak durumlara sonsuz bir derinleşme olur. Mavi açıldıkça daha kayıtsız bir karakter edinir, insana uzak ve aldırmaz bir tutum kazanır, büyük şiddetlere yükselemez. W. Kandinsky bu paragrafta, mavinin neredeyse teozofi için olan anlamını da açıklamıştır. Resmin konusu ve adı itibariyle seçilmesi en uygun renk olmuştur mavi. İnsan ile göz temasına girdiğinde içe doğru derinleşen bu renk, derinleştiği yerde neyi aradığını ve sonunda neye ulaştığını anlatır. Öte yandan bu rengin müziksel tını karşılığı hakkında da şunları yazmıştır Kandinsky:“ Müziksel yönden canlandırıldığında açık mavi flüte benzer, koyu mavi viyolonsele ve daha da koyuldukça kontrbasın harika tınısını alır; koyu, törensi biçimindeyse tınısı pes bir orgun tınısına benzetilebilir.” Bu sesleri dinlediğimizde tinsel ve bilimsel aracın ne olduğu dahil, müziğin teozofik adımlarını hissedebiliriz.
 Cümlede bahsi geçen enstrümanlardan yola çıkarak sağ ve solda yer alan figürlere daha koyu maviyle fon oluşturduğunu izleyebildiğimiz fırça darbesi izleyiciye, Kandinsky’den hareketle pes bir orgun tınısını yani Johann Sebastian Bach’ın Toccata and Fugue in D minor adlı eserinde kullandığı orgun ezgilerini dinletir gibidir. Bunun aksine Mondrian’ın, Avrupa klasik müziğinin yeni bir sanat anlayışını yansıtmayacağı düşüncesi de bilinmektedir. Sanatçı New York’a gittiğinde Brooklyn’deki cazz müzikten çok etkilendiğini ve bu müzik türündeki ritmleri resimlerine yerleştirmeye başlayacağını belirtmiştir. Nitekim 1940’lı yıllarda yaptığı Broadway Boogie-Woogie adlı eserinde yatay-dikey çizgilerin içinde ve renklerin özgür kalabildiği yerde oluşturdukları geometrik şekillerin dizilimi ile boogie-woogie tarzı bir müziğin nota evrimi geçirerek gözle duyumsamanın önünü açmıştır. Hatta bu eser, bir zamanlar boogie-woogie dansına merak salan dansçı sanatçı Mondrian’ın ayak ritimlerinin izlerini de taşıyor olabilir.

1 Ocak 2014 Çarşamba

graffiti tarihçesi

GRAFFİTİ TARİHÇESİ

Tarihsel olarak graffiti'nin oldukça eski bir geçmişe, mağara duvarlarına çizilen şekiller nedenilye ilkçağ, 4. veya 5. yüzyıl dönemlerine dayandığı,Pompei'deki duvar yazılarının graffiti sayıldığı söylenebilir. Eski Mısır döneminde insanların geçtikleri yerlerdeki duvar ve kayalara bıraktıkları çeşitli şekil ve yazılardan oluşan mesajlar, graffitinin ilk adımları sayılsa da, günümüzdeki anlamıyla graffitinin ana çıkış noktası 1940'lı II. Dünya Savaşı günlerine denk gelmektedir. Almanya'yı Doğu ve Batı şeklinde ikiye bölen Berlin Duvarı'nın her iki yanı protest kişilerce boyanarak, yazı ve sloganlarla bezendi. 1960'lı yıllarda ABD'de politik grupların görüşlerini duyurmak için bu yöntemi tercih etmesi, gençlerden oluşan sokak çetelerinin, kendi denetimleri altındaki alanları belirlemek için duvar yazılarını kullanmasına yol açtı. Ardından bağımsız bireyler graffitiyi geliştirdi. Sosyal içerikli iletiler dışında, bireysel seçimleri de yansıtmaya başlayan graffitiler giderek renklendi. 1970'lere gelinirken, bu görsel uygulama, şehir duvarlarından metro duvarlarına geçerken, New York'tan ABD'nin hemen hemen tümüne yayıldı.

GELİŞİMİ

Dünyanın çeşitli ülkelerinde başta duvarlar olmak üzere uygun olan hemen hemen her zemin; graffitiler için uygun yer oluşturuyor, sprey boya, fırça gibi çeşitli araçlar devreye girerek, neredeyse beğeni yarışması haline dönüştürüldü.Graffitinin genel olarak illegal (yasadışı) bir uygulama olması, bu konuda yasa eksiklikleri, tarihsel eserler, özel konutlar dahil, herhangi birçok yerin rastgele boyanarak graffiti zemini kabul edilip uygulama yapılması, graffitiye bakış açısının ağırlıklı vandalizm olarak kabul edilmesinde rol oynamış, uygulayanlar hakkında yasal işlemler yapılmıştır. Özellikle hip-hop kültürünün yaygınlaşmasıyla modern ve asıl şu anki graffiti ortaya çıkmıştır. Graffitinin bugüne gelmesine kadar geçen süreçte, bu konuda Hugo Martinez, Bozo Texino, Taki 183 gibi isimlerin ünlenmesine yol açtı. Graffiti yapanların çok büyük bir çoğunluğu kimliklerini gizlemekte ve papo 184, junior 161, cay 161, stitch 171, barbara 62, TAKI 183 gibi takma isimler kullanmaktadırlar. Örnek olarak TAKI 183, 1969 - 1974 yılları arasında Washington ve Manhattan'dametro istasyonlarında büyük ün yapmıştır.

Graffiti, kendi gelişimsel sürecini rekabet ortamının da teşvikiyle hızlı yaşamıştır. Bu gelişim sonucunda "tag" adı verilen graffiti yazarları imzalarına semboller, ilgi çekici resimler eklenmeye başlamış. Bazıları sayısal simgeler, bazıları logo vb. şekiller kullanmıştır. Zamanla kullanılan harflerin boyutları büyümüş, harflerin içi desenlerle süslenmeye başlanmış, herkes kendi yazım tarzını belirlemiş ve kendine has renkleri kullanmış, hatta durum giderekkaligrafi sanatının bir yansımasına dönüşmüştür.
Graffiti uygulayıcıları, kendilerini sokak ressamı olarak tanımlarlarken, çoğu zaman işi gerektiren maliyetleri kendi ceplerinden ya da sosyal çevrelerini oluşturan dernek, örgüt vb. topluluklardan karşılarlar. "Graffiti" adıyla müzik grupları, albümler vb. oluşumlar gerçekleşmiştir. İran gibi baskıcı yönetim altındaki ülkelerde bile görülen sanat; genellikle barış yanlısı, savaş karşıtı bir eğilim çizmektedir
Günümüz graffitisi, hip hop kültürünün temel unsurlarından biri olmuş, kimliğini açıklamaktan çekinmeyen, bu konuda yasal dernekler, sinema filmleri , bilgisayar oyunları, web siteleri, grafik bilgisayar programları vb. oluşturanların temsilciliğinde, çeşitli iniş çıkışlarla varlığını sürdürmektedir.
Tüm dünyada graffiti 1980 sonrası zirve yıllarını yaşamıştır. Bu süreçte ABD'nde toplumsal sorun haline geldiği bir dönem yaşandığında, sprey boyalar, satıldığı yerlerde kilit altında tutulup, küçük yaştakilere satışı yapılmamıştır. 1980'li yıllaırn ikinci yarısının sonlarında düşüş eğilimi göstermişse de 1990'ların ortalarında yeniden yükselen bir grafik izler. 1980'li yıllarda Style Wars ve Wild Style adlı iki belgesel graffiti ve hip hop kültürünün geniş kitlelere yayılmasına olanak tanımıştır.